KÜÇÜK BEYİNLER ÜÇÜNCÜ DÜNYA ÜLKESİNDE
- Serkan Baran ÖZ
- Jan 17, 2020
- 3 min read
Updated: Jan 18
“Büyük beyinler fikirleri, orta beyinler olayları, küçük beyinler ise kişileri konuşur ve tartışır” demiş Elenor Roosevelt. Her ne kadar insanları kategorize etmek çok doğru sonuçlar vermese de, Elenor Roosevelt’in söylemi üzerinden, Türkiye’nin insanlarını daha çok fikirleri mi, olayları mı yoksa kişileri mi konuşuyor diye gruplarsak eğer, en çok kişileri konuştuğumuzun farkına varırız. Bir kısım insanımız olayları konuşuyor, çok az bir kitle ise bazen fikirleri tartışma teşebbüsünde bulunuyor. Tabi ki her insan her üç işi de yapıyor hayatı boyunca.
Çoğunluğun büyük zamanında insanları konuşmasından dolayı, küçük beyinli bir toplum olmamızın bize ne gibi zararları var acaba. İnsan odaklı olduğumuz için olayları ve fikirleri göz ardı ederiz. Bu anlamda savunduğumuz değerler kişiler üzerindendir. Etrafınıza bakın, çoğu kişi birinin peşinden gözü kapalı gider. Özellikle İslam ülkelerinde sorgulamadan itaat et düşüncesinin merkezi hükumetler tarafından halka dayatılmasından dolayı, insanlarımız tarihin, kültürün ve dinin etkilerinden dolayı sosyolojik olarak takipçi olmaktan memnundurlar. Kötü bir şey midir takipçi olmak, bir insanın peşinden koşmak, aslında değildir elbette eğer o kişinin fikirlerinin peşinden gidiyor isek. Ama biz fikirleri umursamıyoruz ki, o kişiyi bir şekilde bir nevi peygamber kabul ediyoruz ve eleştirilmesine imkân vermiyoruz. Sonra olay kutsallaştırmaya kadar gidiyor.
Birçok örnek verilebilir bu anlamda. Mesala daha yakın bir zamana kadar bırakın sıradan halkın ve takipçilerinin, Türkiye’nin önemli siyasilerinin bile eleştirilmesine izin vermediği, zamanında büyük bir hoca olarak değer verilen ancak daha sonra darbe yapmaya çalışan bir terörist olan Fethullah Gülen. 2000’lerin başında en popüler olduğu zamanlarda bile bu şahsı eleştirince çevremde tepki gösterenleri, babam kadar seviyorum diyen insanları hatırlarım. İslam dinine hizmet etme amaçlı olduğunu iddia eden bu grubun, yüzlerce ülkede binlerce okullar kurması, ülkede birçok kuruma sızmaya çalışması, birçok kişi de şüphe oluştursa da, olayları ve fikirleri analiz etmediğimizden dolayı başımıza gelecekleri öngöremedik. Kendi adamlarını kayırdıkları ve güç haline gelmeye çalışmaları gözler önündeydi ancak hükümet bunu göz ardı etti ve sonuçları ağır oldu. Bu ağır sonuçlar toplumumuzun kişilerin peşinden gözü kapalı gitmesinden, olayları ve fikirleri değil, insanları konuşmamızdan, eleştiriye açık olmamamızdan ve kişileri kutsallaştırmamızdan kaynaklanıyor.
Başka örnek yok mu, bir sürü var yakın tarihimizde: Kemalistler ve Erdoganistler. Kemalistler her şeyi Mustafa Kemal’e mal ederler, kendisini kutsallaştırırlar ve eleştirilmesine katiyen izin vermezler. Erdoganistler için de aynı şeyler geçerli, bugün günümüzde iyi olan ne varsa Recep Erdoğan’a mal etmeye çalışırlar. İşte gözü kapalı inanmak böyle bir şeydir. Olayları ve fikirleri unutursunuz, lidere biat edersiniz. Eleştiri yolu kapanır, hikâyeler uydurmaya başlarsınız ve iş işten geçmiş olur çünkü hala üçüncü dünya ülkesiyiz.
Türkiye’de bir kitle Dünya’da kadınlara seçme ve seçilme hakkını ilk Mustafa Kemal’in verdiğine inanır ama gerçeği sorgulamazlar. Bizden önce bu hakkı veren yaklaşık yirmi ülke var diye açıklayınca o zaman İsviçre’ye bakın 1971’de bu hakkı verdi derler. Kişileri körü körüne savunmak işte budur. Mustafa Kemal iyi bir şey yapmıştır ve bu hakkın kadınlarımıza verilmesine katkıda bulunmuştur, bu hakkı veren ise elbette meclistir. Ama gelin görün ki 2007 yılına kadar mecliste kadın oranı 5%’i hiç bir zaman geçmemiştir. İsviçre’de en son mecliste 42% kadın varken, bizdeki son oran 17% olarak çıkagelmiştir. Büyük bir kitle Atam kadınlara seçme ve seçilme hakkı verdi diyerek övüne dursun, 1990 yılına kadar geçerli olan 1926 yılında kabul edilen medeni kanunun 159.maddesine göre kadınların çalışmak için kocalarından izin almaları gerektiğini ise bilmezler. Çünkü biz kişi odaklıyız, olaylardan bihaberiz, fikirlere açık değiliz.
Yine Erdoganistlere bakın. Türkiye tam bir yolsuzluk, rüşvet ve rant bataklığında. Bunu yapanlar şu anda gücü elinde bulunduranlar. Ama halk bunu görmek istemiyor çünkü gözü kapalı sevdikleri, benimsedikleri liderlerinin peşinden gidiyorlar. Erdoğan’ın eleştirilmesine bile tahammülleri yok aynen Kemalistler gibi. Liderleri çoğu Avrupa ülkesinden iyi durumdayız diyor ve takipçileri inanıyor bu hikâyelere. Avrupa’da insanların nasıl mutlu ve huzurlu yaşadıklarını bilmiyorlar, emeklilerin yılda bir kez tatile gittiğinden haberdar değiller. Kanal İstanbul’u TV kanalı zannedenler var. Kanal İstanbul yapılsın mı diye sorulan vatandaş liderim öyle diyorsa yapılmalı cevabını veriyor, en ufak bir fikri yok kanal hakkında. Çalınan paralar, verilen rüşvetler, ranta dönüşen değerler her birimizin cebinden gidiyor ancak hakkımızı bile arayamıyoruz, çünkü biz olayları analiz etmiyoruz, üzerine gitmiyoruz, bu tip haksız uygulamaları engellemek için fikir beyan etmiyoruz.
Sonuç ne mi peki, insanları konuştukça, olayları göz ardı ettikçe, fikir üretmedikçe, kısaca küçük beyinli kaldıkça, üçüncü dünya ülkesi olarak kalmaya devam edeceğiz. Dışardan et getireceğiz çünkü hayvancılık bitti. Tahıl ithal edeceğiz çünkü çiftçi zarar ediyor. Bu esnada yerli uçak 2019’da göklerde, yerli araç 2019’da yollarda haberlerine bakıp gülüp geçeceğiz...



Comments